UA-15301091-4
Rehber Ali Çelik

SAGALASSOS


Warning: Invalid argument supplied for foreach() in /var/www/vhosts/alicelik.net/httpdocs/wp-content/themes/yaren/lib/safirtema/metabox.php on line 4

SAGALASSOS

Mesleki deformasyondan mıdır, yoksa tembelliğimden midir bilmem, uzunca bir süredir bu şekilde gerçekleşiyor gezilerim. “Zamanım var mı? Evet.”, “Param var mı? Eh, kısmen.” “Gitmeden araştırmalı mıyım? Amaaaan boş ver, kim uğraşacak.”

E o zaman gideyim.

Git o zaman.

Kimi zaman yalnız, kimi zaman da arkadaşlarımla birlikte gerçekleşen bu gezilerde bu sefer üç arkadaşımla birlikte hareket edeceğiz. Bu da demek oluyor ki şuursuz dolaşma konusunda beni engelleyecek zihinler var yanımda, bu iyi bir şey olabilir.

SAGALASSOS

Sütunlu cadde’den genel görünüm.

Bir seneyi aşkın bir süredir aklımdaydı aslında. Zira hakkında belgeseller bile yapılmış, belli ki önemli bir antik yerleşimdi.

Aklımda, kente ilişkin bir iki bilgi vardı sadece. Burdur’a yakın olduğu, çok güzel restore edilmiş bir çeşme olduğu… Açıp bir kitap okuma ya da netten inceleme gibi bir hevesim olmadığı gibi tam konumunu bile bilmek istememiştim.

Hedef belliydi ama plan yoktu! Yolda, Antalya’ya ulaşıp, geceyi orada geçirip ertesi gün kente gitmenin uygun olacağını düşündük. Antalya konaklamasının ardından sabah geç olmayan bir saatte yola çıkıp Antalya-Burdur yolunu takip edip  bir süre sonra Ağlasun’a sapıp  toplamda 120 km yol kat edip 2 saate yakın bir sürede kente ulaştık. Yol genel olarak güzeldi. Yalnız, Ağlasun-Sagalassos arası 7 km’lik mesafede oldukça dik, virajlı ve bozuk bir yoldan ilerlemek zorunda kalıyorsunuz.  Plansız hareket etmekte genel olarak bir sıkıntı yaşamıyor olmamla birlikte bazen kendime “Ali, hava durumu ve gideceğin yerin coğrafyası hakkında azıcık bir fikrin olsaydı keşke” demek zorunda kalıyorum.

İLK İZLENİM:

Antalya’dan yola çıktıktan sonra Toroslar’ın etkileyici manzarasına bakıp, “ Hey yavrum hey, bu manzara Alpler’de  bile yok!” diye kendimle geyik yaparken,  Sagalassos’a ulaştığımızda rakımının 1500 metreleri göstermesi, “sanırım gerçekten etkileyici bir yere geldim” dedirtti.

Bir yeri gezerken pek çok soru sorabilirsiniz orası hakkında. Benim ilk sorularımdan birisi genelde “Neden burası?” oluyor ve yine soruyorum kendime, “Neden burası?” . ..

Toroslara sırtını yaslamış 1500 mt yükseklikte sarp bir arazide kurulu Sagalassos’un MÖ. 6500 yıllarından itibaren yerleşime ev sahipliği yaptığı bilinmekte. Neden ama? Git, aşağıda Ağlasun’da kur kenti, düz ayak yer, buraya neden çıkıyorsun ki, araban mı var? Yok. Vincin mi var? Yok. Keçi olsam belki çıkarım, eşek olsam hayatta çıkmam buraya. Kişisel baktığımda tek geçerli sebep manzarası olabilir, ama bundan 8 bin yıl önce insanların, “Hanım, bir çay koy, manzaraya karşı içelim” diyeceğini sanmıyorum.
Nedenlere benim garip bakış açımla yaklaşmayıp, mantıklı cevaplar aradığınızda; savunma, güvenlik ve doğal kaynaklara erişim Sagalassos ’un yerleşim görmesinin muhtemel sebeplerinin başında geliyor ki kenti gezerken suyun ve buna bağlı çeşmelerin bolluğu dikkat çekici – Pek çok kent için en belirleyici konudur su.-
Kentten, bu günkü Ağlasun Kasabası’nın ovasına bakıldığında tarımın da bölge için çok anlamlı olduğunu söylemek mümkün. MÖ 4000’lerden itibaren kentliler aşağı ovada tarımsal hayata başlamış. Basit, mantıklı cevapları buldukça kendimle konuşuyorum, “Eeee öyle ya, burada Silikon Vadisi kuracak değillerdi, tarım yapacaklardı elbette.”

GEZİYE BAŞLAMADAN ÖNCE

Anadolu kronolojisi kendi adıma çok tanıdık ve sıkıcı olmaya başladığından beri kenti gezmeden önce sadece kısaca sıralıyorum kafamda, Hititler, Luviler, hoop Yunan göçleri, Frigler, Lidyalılar, Pers egemenliği… Helenizm, Roma ve Hristiyanlık Dönemini kenti gezerken keşfederim. Bölgenin o dönemki genel adı “Pisidya”, demek ki Pisidyalılar… Kafam çok karışmasın diye çok da uzatmıyorum, gezerken nasıl olsa daha rahat kurarım kafamda.
Bir yeri anlamsızca dolaşmadan önce yapılması gereken, çevrede görevli birileri var ise onlar ile  konuşmak, gereksiz detaylarla  uğraşmak  ve sonra gezi yönlendirme tabelalarına bakmak (belki).
Güvenlik görevlisi orada,  “Git sohbet et, işlerinin zorluklarını dinle” ki gerçekten de zor. Görevliler Ağlasun kasabasından antik kente, o yamacı her gün yürüyerek çıkıyorlar. Görev yeriniz 1500 – 1600 metrede ve kışın özellikle ciddi kar yağıyor, ayaz oluyor. O ayazda kentte görev icabı fink atmak pek sevimli olmasa gerek.
Pek çok kentte bulamadığımız bir lüks, meraklısı için detaylı anlatımların yer aldığı tabelalar.

Bu arada bir tabela daha var ki daha bir dikkatimi çekiyor, kent kazı, yenileme ve araştırmalarına maddi destek sağlamış firmaların belirtildiği sponsor tabelası. Oldukça kalabalık bir liste, “Ne mutlu Sagalassos için” dedirtiyor. Benzer ilgiyi hak eden onlarca yer var Anadolu’da

Kenti gezerken ilginize ve vaktinize göre 3 gezi yolundan birisini takip edebilirsiniz. Bir buçuk, iki buçuk ve dört km’lik 3 ayrı güzergahın görselleştirildiği panoya bakmanızı öneririm. Ya da benim gibi tamamen saçma sapan bir şuursuzlukta dolaşabilirsiniz (önermem). Bu arada gezinin önemli noktalarından birisi olan “Neon Kütüphanesi” nin anahtarı güvenlikte bulunuyor, gezmek isterseniz ilgili arkadaşlar size anahtarı veriyorlar.

BİR İSİM PROBLEMİMİZ Mİ VAR?

“Sagalassos ne demek? Aşağıda bir kasaba; ismi Ağlasun. Romantik ve hüzün barındırıyor gibi ama muhtemelen Sagalassos’un bozulmuş halidir. Eve gidince bir bakarım.” diyorum.
Bu konuda çok da net bilgi yok. Bilge Umar’ın “Pisidia” adlı kitabında kente 16 sayfa yer ayrılmış, bunun 8 sayfasını görseller oluşturuyor, geri kalan 8 sayfanın da neredeyse 5 sayfasında şehrin isminin nereden geldiği konusunda bilgi aktarıyor ve ona göre Anadolu’daki her kent ismi gibi Luvi dilinden geliyor.  Anladım mı, tam olmamakla birlikte Sagalassos’un “güzel / kutlu doruk” anlamına gelebileceği, isimin bir süre sonra “Agalassos” olarak anıldığını, buradan da “Ağlasun”a dönüştüğü belirtiliyor.

ŞÖYLE BİR TURLAYAYIM

Gezi güzergah tabelasına bağlı kalmayacağım kesin ama kentin sınırlarını çözebilmek ve geçirdiği tarihsel süreci okuyabilmek için panoya şöyle bir göz atıyorum. Zira doğru veya yanlış bir şekilde yönlendirecektir.
– Sütunlu Cadde: Demek ki Roma dönemine ilişkin gösterişli ve varlıklı
– Hadrian ve Antoninus Pius İmparatorluk kült alanları: Roma’ya yalakalanma, imparatorların gözüne girme çabası…
– Tiberius Kapısı: Roma ile iyi ilişkiler

– Severuslar Çeşmesi: Helenizm’in izleri

– Hadrian Çeşmesi: Roma döktürüyor, Roma için döktürülüyor, şehir önemli bir konumda olsa gerek Roma için.

– Odeon: Olmasa şaşardım

– Aşağı Agora, Yukarı Agora ve Macellum: Hımmm, ticari hayat üst seviyede.
– Kent Konağı: Zengini çok zengin.

– Neon Kütüphanesi: Kentte hayırsever zenginler var sanırım.
– Antoninler Çeşmesi: Yine çeşme, su çok bol, arkadaki dağdan mı geliyor?

– Stadyum ve içinde Şehitlik Bazilikası: Roma’nın ihtişamı, sonrası Hristiyanlık

– Apollo Klarios kutsal alanı içinde Hristiyan Bazilikası: İnançlar, Roma ve ardılı Bizans, klasikleşmiş bir devam hikâyesi.

– İskender Tepesi: Büyük İskender buraya da mı gelmiş?

– Tiyatro: Manzarasını merak ediyorum.
– Çömlekçiler Mahallesi: Tamam, bu konuda iyiler belli ki.

Pano ve bana ilk yorumlattıkları bunlar idi, gerisini geziye bırakıyorum.

Kendi adıma gezi kurgusu belli bir güzergah takibi ile oluşmadığı için sanmayın ki rota üzerinde sırayla görebileceğiniz yerler, kimi noktalar arası gereksiz git geller yaptırabilir benim tarifim.
Bu sebeple kendiniz için uygun olan gezi yönlenmesini yürümeye başlamadan önce yapmakta fayda var.

Aşağıda Sagalassos Ziyaretçi Kılavuzunda yer alan öneriyi paylaşayım:

Gezi güzergahları

Rota A: Bir saat / 1,5 km

  • Sutunlu Cadde boyunca yuruyerek Aşağı Agora ve Odeon’a varın.
  • Ortadaki yoldan Yukarı Agora’ya doğru cıkın. Yolda vista platformlarından Kent

Konağı’na bakın. Macellon’u ziyaret edin.

  • Yukarı Agora’ya ulaşın. Antoninler Ceşmesi ve agoranın diğer anıtlarını inceleyin.
  • Sırayla Bouleuterion, Dor Tapınağı ve Heroon’u ziyaret edin.
  • Ust yoldan Gec Hellenistik Ceşme ve Neon Kutuphanesi’ne yuruyun.
  • Kent Konağı uzerinden orta yola geri gelin ve aşağı inin.
  • Cıkışa giderken Roma Hamamı’nı ziyaret edin.

Rota B: İki saat / 2,5 km

  • Sutunlu Cadde boyunca yuruyerek Aşağı Agora’ya varın.
  • Hadrian Ceşmesi’ni, Apollo Klarios Tapınağı’nı ve Odeon’u ziyaret edin.
  • Ortadaki yoldan Yukarı Agora’ya doğru cıkın. Yolda vista platformlarından Kent

Konağı’na bakın. Macellon’u ziyaret edin.

  • Yukarı Agora’ya ulaşın. Antoninler Ceşmesi ve agoranın diğer anıtlarını inceleyin.
  • Sırayla Bouleuterion, Dor Tapınağı ve Heroon’u ziyaret edin.
  • Ust yoldan Geç Hellenistik Ceşme ve Neon Kütüphanesi’ne yürüyün.
  • Tiyatro’ya çıkın ve doğu dış mahalleye (çömlekçiler mahallesi) varın.
  • Kent Konağı üzerinden orta yola geri gelin ve aşağı inin.
  • Cıkışa giderken Roma Hamamı’nı ziyaret edin.

Rota C: Üç saat / 4 km

  • Sütunlu Cadde boyunca yürüyerek Aşağı Agora’ya varın.
  • Hadrian Ceşmesi’ni, Apollo Klarios Tapınağı’nı ve Odeon’u ziyaret edin.
  • Ortadaki yoldan Yukarı Agora’ya doğru cıkın. Yolda vista platformlarından Kent

Konağı’na bakın. Macellon’u ziyaret edin.

  • Yukarı Agora’ya ulaşın. Antoninler Çeşmesi ve agoranın diğer anıtlarını inceleyin.
  • Sırayla Bouleuterion, Dor Tapınağı ve Heroon’u ziyaret edin.
  • Batı Nekropol’e ve Stadion’a yuruyun.
  • Heroon’a dönün; üst yoldan Geç Hellenistik Çeşme ve Neon Kütüphanesi’ne

yürüyün.

  • Tiyatro’ya çıkın ve doğu dış mahalleye (çömlekçiler mahallesi) varın.
  • Kent Konağı üzerinden orta yola geri gelin ve aşağı inin.
  • Çıkışa giderken Roma Hamamı’nı ziyaret edin.

SÜTUNLU CADDE:

Zahmet etmişsiniz sevgili Sagalassoslular;
Bundan tam iki bin yıl önce, iki tepenin arasını binlerce metreküp toprak ile  doldurdunuz, üstünü de yine onca eziyet ile düzgün kesilmiş taş kaplama bu yolu  yaptınız. 300 mt uzunluğunda, 10 mt genişliğinde bu caddenin iki yanını da sütunlar ile belirginleştirip yolun başında ve sonundaki iki anıtsal kapı ile taçlandırdınız.
Neden? Şehre gelenler bu yolu kullanıyorlardı, eh, ilk izlenim etkileyici olmalıydı değil mi şehre girişte.
Akdeniz’den iç bölgelere geçişte önemli bir yol üstü ticaret kenti.
İşe yaramış mı? Bence mükemmel olmuş, iki bin yıl geçti aradan İstanbul’da pek çok caddeden daha düzgün.

İSKENDER TEPESİ:

İstanbul_Arkeoloji_Müzesi_23

Tipe bak!

Bir dünya imparatoru ile benim aramdaki fark: “Hayatta da buraya sokmazdım koca orduyu, kıyıdan  kıyıdan, daha rahat yollardan giderdim nereyi fethedeceksem. Hatta memleketimden de ayrılmazdım, ne işim var taa Hindistanlara kadar…İskender böyle yapmamış, bundan 2330 yıl önce kalkmış gelmiş koca bir ordu ile, büyük küçük dememiş, ne varsa hepsi ile savaşmış ya da savaşmadan ele geçirmiş; üşenmemiş adam. İşte bu sebepten dolayı onun adı “Büyük İskender” benimki  “Küçük Co”.

İskender Tepesi. Söylendiğine göre İskender ordularını bu tepeden yönetti.

Şehrin İskender ile olan ilişkisine dair bilgiyle, bundan yıllar önce Termessos’a ilişkin bir şeyler okurken karşılaşmıştım.
İskender, Likya bölgesini ele geçirdikten sonra güneye doğru ilerleyip Pamfilya kentlerini tek tek ele geçiriyor. Perge ve sonrasında Aspendos teslim olduktan sonra yönünü Dağlık Kilikya’ya çevirmektense Pisidia üzerinden Gordion’a doğru ilerlemeyi daha doğru bulur. Geçiş yolu üzerinde sarp ve korunaklı bir yamaca kurulu olan Termessos vardır. İskender bir süre bu kenti ele geçirmeye çalışır ama sonra vakit kaybı olacağı için vazgeçmek zorunda kalır.
Kendilerine teslimiyetlerini bildiren Selgeli yöneticilerin de önerisi ile yönünü Sagalassos’a çevirip, buradan kuzeye geçişi amaçlar. Bu gün İskender tepesi denilen yere gelen Makedon Ordusu  ile Sagalassos’lular   arasında kanlı bir savaş gerçekleşir. Her ne kadar Termessoslular Sagalassos’a yardıma geldilerdiyse bile İskender’in büyük ve donanımlı ordusu karşısında duramazlar.
Savaşın ardından Sagalassos’lular 2 bin civarında kayıp vermiş, Makedon ordusu ise önemli bir komutanını kaybetmekle birlikte sadece 6 kayıpla şehri teslim almışlardı.

KUZEY BATI HEROON

Sagalassos’un en göze çarpan yapılarından birisi. Net tarih bilinmemekle birlikte MS. 1 yüzyıl içerisinde yapıldığı tahmin edilmekte.Heroonlar genel anlamı ile kahramanları ya da kentte bir hayırseveri onurlandırmak için yapılmış ve- ya önemli bir ailenin hatırlanmak, saygı görmek amacıyla yaptırdığı tapınağa benzer yapılardır. Sagalassos’daki söz konusu yapının kimin için yapıldığı tam olarak bilinmiyor, lakin önemli bir ailenin genç bir ferdi için yapıldığı düşünülmekte. Yapılan kazılarda Heroon’a ait bir yazıt bulunmamış fakat adına yaptırıldığı tahmin edilen kişiye ait oldukça büyük bir heykelin parçaları ortaya çıkartılıyor.

Yaklaşık 15 mt’ ye yakın yüksekliğiyle kuleye benzeyen yapıyı benim açımdan ayrıcalıklı kılan kısmı kabartmaları oldu. Gerçi çok yorumlayabilecek durumda değilim ve hatta ilk gördüğümde “ Aaa, kabartmadaki kızlar halay çekiyorlar, yok yok, üç ayak oynuyorlar” demiştim. Biraz detaylı inceleyip biraz da okuduktan sonra bu kızcağazların Dionysos Kültü ile ilgili olduğunu ancak kavrayabildim.

Aklıma gelmişken belirteyim, kent oldukça başarılı bir restorasyon geçirdi, orijinal kabartma ve heykellerin neredeyse tamamı Burdur Müzesinde bulunmakta, kente sunum için bırakılanlar ise başarılı birer kopyaları.

HADRİAN ÇEŞMESİ

Hadrian Çeşmesi
Orijinalinin iki katlı olduğu bilinmekte.

Hayal edin… Antik dönemde bir tüccarsınız, Side Limanında gemilerden malınızı aldınız ve Pisidia kentlerinde ticaretinizi yapacaksınız. 1800 yıl önce o dönemin en önemli Pisidia kenti olan Sagalassos’a Sütunlu Cadde’den giriş yapıyorsunuz, anıtsal bir kapıyı geçtiniz, önünüzde 300 mt lik bir cadde, sağınız solunuz sütunlar ve onun arkasındaki büyüklü küçüklü dükkanlarla çevrelenmiş.
Kent, Akdağ’ın sarp kayasının altında ihtişamlı bir şekilde durmakta, tam karşınızda caddenin bittiği yerde gösterişli bir yapının ikinci katını görüyorsunuz.  Yürümeye devam ediyorsunuz, karşınızda 15 merdiven ile önüne çıkılan iki katlı bir çeşme yapısı var.  Önündeki nişlerde heykeller, hatta bir tanesi 3 mt lik boyu ile Apollon Heykeli. Apollon heykelinin hemen üst nişinde İmparator Hadrian’ın heykeli, Hadrian heykelinin sağında ve solundaki boşluklarda da bu çeşmeyi yaptıran” Tiberius Claudius Piso’nun heykelleri bulunmakta. Kim bu Piso diye Sagalassoslu birisine soruyorsunuz, size hafif aşağılayıcı bir ifade ile “Tanımıyor musun?Kentimizin ilk Roma Şövalyesi.  Roma İmparatoru Yüce Hadrian adına yaptırdı bu çeşmeyi.” diyor.
Siz bugün gittiğinizde sadece merdivenleri ve “9 ilham perisinin kabartmalarını göreceksiniz.

  • 9 Mousalar (müzler) antik dünyadan günümüze uzanan ilham perileridir, isimlerini anmakta fayda var:
  • Kalliope (Destan)
  • Clio (tarih)
  • Polymnia (Dinsel şiir)
  • Euterpe (Lirik şiir- müzik)
  • Thalia (Çoban şiiri – komedya)
  • Melpemone (Tragedya)
  • Terpsikhore (Dans)
  • Erato (Erotik şiir – aşk şiiri)
  • Urania (Astronomi)

ANTONİNLER ÇEŞMESİ

Bir arkadaşımın evinde oturmuş bir taraftan sohbet ediyor, diğer taraftan da göz ucuyla İz Tv’ deki belgesele bakıyorduk. Programda tam bu yapı anlatılırken “ Şuraya da bir gidemedik, yarın acaba buraya mı gitsek (sanki bakkala ekmeğe gidermişçesine)” dediğimde ev sahibi arkadaşlarımın, “Olur, yarın gidelim” demesi ile başladı Sagalassos yolcuğumuz.

Altı üstü bir çeşmeye gözümüz ilişmişti.

Bu yapıyı yazıda benim özetlemem oldukça güç. Hani basit anlamıyla mimarisinden ve tarihinden  bahsedebilirim. Ne derim:
Yapının yerinde daha önce başka bir çeşmenin varlığı bilinmekte.
MS. 160’larda yapılıyor. 9 mt yüksekliğinde ve 28 mt genişliğinde. Kullanılan malzeme oldukça nitelikli, 9 farklı taş kullanılmış.
Cephesinde 6 çıkıntı yapmış podyum (edikula) var, ortadaki podyumdan 4 buçuk metre yükseklikten öndeki havuza su akmakta.

 

 

 

 

 

 

  Çeşmeyi Sagalassos’un en seçkin ailelerinden birisine mensup olduğu anlaşılan Titus Flavius Severianus Neon (ve eşi) yaptırmıştır. Çeşmenin en önemli süslemelerini heykeller oluşturmaktadır. Kentin diğer anıtlarında da karşılaştığımız Dionysos Kültüne ait plastiklerin yanı sıra daha sonra kentin çeşitli yerlerinden sökülerek getirilmiş olan bir takım tanrı ve tanrıça heykelleri de çeşmenin süslemelerinde kullanılmıştır.
Kentin Hristiyanlığa geçişi ile birlikte bu heykellerden birisi hariç diğerleri tahrip edilmiş ve çeşmenin havuz kısmına atılmıştır. Burada bana enteresan gelen, pagan dinden arta kalan ne var ise kırmışlar fakat intikam tanrıçasına ilişmekte tereddüt yaşamışlar. Korku böyle bir şey olsa gerek: “Ya öc tanrıçasının gazabına uğrarsak.”

Neyse, bunlar estetiğin anlatılabilir kısmı. Bir de, çeşmeyi ilk gördüğünüz an sizde uyandırdıkları var ki, bunu kendi adıma tarif etmekte zorlanırım.

NEON KÜTÜPHANESİ

Neon Kütüphanesi, nişler. Zeminde belli olmayan mozaik. Thetis ve oğlu.

Kütüphane deyince aklınıza Efes’te bulunan Celsus Kütüphanesi boyutlarında bir yapı gelmesin. Fakat iki yapı arasında birkaç benzerlik var ki burada da değinmek gerek.
Evvela her ikisi de çok yakın dönemlerde inşa edilmiş.
Bir diğer benzerlik, yaptıran kişiler, ölen babaları adına bir anıt olarak yaptırıyorlar kütüphaneleri.
İkisi arasındaki bu benzerlik beni düşündürdü; bundan bin dokuz yüz yıl önce, varlıklı ve hayırsever kentlilerimiz, bir ölüyü anmak için halkın faydalanacağı kütüphane inşa ettiriyorlar.  Günümüzü düşünüp bunun örneklerini arıyorum, aklıma gelmiyor. Sonra saçmalıyorum, “Acaba ben ölünce kızım benim adıma bir kütüphane yaptırır mı? Sanmam. Bari mezarıma 3-5  gözyaşı şişesi koydursa.”
Kütüphaneye geri dönelim. Kütüphanenin sağlam kalan yer mozaiği ve duvar nişlerini korumak amacı ile yapılmış olan koruyucu binanın anahtarını geziye başlarken güvenlik görevlisi arkadaşlar bize vermişti.
İçeride nişlerin üzerinde yazıtlar var; Türkçeye çevrilmiş şekli:
“Kent konseyi (boulè) ve halk meclisi (dèmos), Titus  Flavius Severianus Neon’u, “kendilerine gösterdiği saygı ve hayırlar için, kentin bir evladı, vatansever, ktistès (kütüphaneyi yaptıran/kenti imar eden), erdemli bir adam ve kendi kaynakları ile ömürboyu bir agonothetès” sıfatlarıyla onurlandırır.” diyor. İsim tanıdık değil mi? Evet, Antoninler Çeşmesini yaptıran kişi ölen babası için yaptırmış.
Yerde bulunan mozaiğe odaklanıyorum. Sahne tanıdık: Troya Savaşı’na katılmak için zar zor ikna olmuş ‘Akhilleus’, ülkesinden ayrılmadan önce annesi Thetis ile vedalaşıyor… “Kıyamaaam!”

 

TİYATRO

Sagalassos Tiyatrosu

Belki onlarca antik kent gezmişimdir ama tiyatrosu beni bu denli etkileyen yer çok değildir.

Her şeyden önce 1600 mt’desiniz. Oldukça etkileyici. Sırtınızı heybetli bir dağa yaslamışsınız, ufkunuz ise neredeyse Akdeniz’e uzanacak.
Pek çok kaynak Sagalassos Tiyatrosu’nu -bırakın Anadolu’yu-, Antik Roma’nın en yükseğe kurulmuş tiyatrosu olarak yazar.
Yurt dışında daha yükseğe kurulu olanı var mı bilmem, araştırdım, bir şey bulamadım. Ama Sagalassos’un çok da uzağında olmayan bir Likya  kentimiz var ki Sagalassos’un rakımı ile boy ölçüşüyor: Balbura (meraklıları için koordinatı : 36.9527072, 29.5607623).

1600 mt’den bakış. Şuradan bi yuvarlansam…
Kendi tiyatromuza geri dönelim. Tiyatromuzun 9 bin kişi kapasitesi var fakat ilginçtir, kentin en kalabalık olduğu dönemleri için nüfusu  5 bin civarı olarak tahmin edilmekte. Neden?
Tiyatronun inşasının başladığı MS 120’lerde, Sagalassos Psidia kentleri arasında dinsel, ticari ve politik açıdan başı çekmekte. Psidia kentlileri, önemli dinsel bir tören, şölen ya da yönetim toplantıları için Sagalassos’u üst olarak kullanmışlar. Kapasitenin yüksek tutulması sebebi buna bağlanıyor.
Sahne binasının iki katlı olması bekleniyorken tek katlı olması şaşırtıcı, o da büyük oranda yıkılmış durumda. Hani deseniz ki yıkılmış değil de ayakta olsaydı daha mı etkileyici olurdu, kendi adıma cevabım net: “Ben bu halini daha çok sevdim, daha etkileyici buldum.” Antik bir yapıyı bazen çok şık bir şekilde restore edilmiş değil de, bu haliyle, depremlerle yıkılmış, savaşlarla tahrip olmuş şekilde görmek daha açıklayıcı olabiliyor. Ve samimi söyleyeyim, devrilmiş, dev taşlar arasında koşturmak, tepenize düşmesi olası alınlıklarının altında durmak çok hoşuma gidiyor.

Tiyatroda dolaşırken keyfim çok yerinde.   Sessizlik bu manzaraya çok yakışmasına rağmen bağırmak, haylazlık yapmak istiyorum.
Tiyatronun vomiteryumuna girip bakıyorum. Damlayan su sesi var sadece ve yankılanıyor. Şurada saklansam kimse beni bulamaz. Gerçi kimse de aramaz ama yani ne bileyim, saklambaç oynasaydık burası çok iyiydi. Bir antik kente ilk defa çişimi yapmak istiyorum. Hayır çişim olduğundan değil, o an- ki yalnızlığımın somutlayıcı bir izi olsun diye. Elbette engel oluyorum kendime.

 

SONA DOĞRU:
Elbette bu yazı uzatılabilir. Ben sadece kentin belli başlı bazı yapılarına ilişkin izlenimlerimi paylaştım.
Sagalassos, hakkında belgeseller yapılan, gezi dergilerinde veya popüler gezi yazılarında karşılaşabileceğiniz bir yer artık.
Bazı konularda iddialı misal, Anadolu’da Roma tarzı ilk hamamın burada olduğu söyleniyor.
Yine yukarıda bahsetmiştim, Anadolu’da en yükseğe kurulmuş kent olduğu iddiaları…  Ben pek bu konulara girmeyi doğru bulmuyorum.

I was here!

Tarihe ilginiz olmayabilir, antik kent gezmeyi anlamlı bile bulmayabilirsiniz hoşunuza gitmeyebilir belki.
Bazen bende bile olur. Bir antik kente gittiğimde gölge bir yer bulup otururum. Hangi yapı ne zaman yapılmış, kim yapmış vs. sorularından uzaklaşıp, “neden” diye sorup, sonra da “nasıl” sorusuna cevap ararım.
Kent birden canlanıverir gözümün önünde, komik kıyafetleri ile iki bin yıl öncesinin bir tüccarı geçer önümden, hemen arkasında hizmetçisi ile hamama giden bir Romalı, Agora’da siyaset tartışan gruplar, malını satmaya çalışan bir tüccar, uzaklardan gelmiş, şehrin genelevini arayan bir yabancı,  askerler, alış-verişe gelen kadınlar, “gymnasium”a giden çocuklar, din adamları…
Bazen de (ve hatta genelde) hiçbir şey düşünmem.
Bazı kentler vardır, bütün bu tarih, arkeoloji ilgisine ihtiyaç duyurmadan sevdiriverir kendisini.
Benim özelimde Termessos, Phaselis, Pınara, Priene vs  gibi. Ya manzarası güzeldir ya doğası etkileyici ya da anlayamadığınız bir şeyini seviverirsiniz.
Sagalassos’da benim için bu kentlerin arasına girdi: Bina edenlerin eline sağlık, yaşamış olanlara da Allah rahmet eylesin!

Yazı ve Fotoğraflar: Ali Çelik

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.