UA-15301091-4

Galata Kulesi

GALATA KULESİ

Onun öyküsü Kız Kulesi kadar efsanelerle örülü değil.

Belki İstanbul’un en hareketli yerlerinden bütün rahatlığıyla görülebildiğinden, geçmişini efsanelere bırakamadan bütün göz önündeliğiyle, İstanbul’un meşhur yangınlarına, depremlerine ve rüzgarına karşın 650 yılı aşkın bir süredir Galata sırtlarında öylece durmakta.

 14’üncü yüzyıl, Bizans’ın zor günleri… Haçlı seferleri esnasında Latinler tarafından işgal ve talan edilen Konstantinapolis, tekrar Bizans’a geçmiş fakat bu büyük yağmanın 100 yıl sonrasında bile bir türlü toparlanabilmiş değildir. 13’üncü yüzyıl sonlarında Cenova’dan gelerek Galata bölgesine yerleşen ticaret kolonilerine Bizans tarafından verilen belli imtiyazlar vardı, fakat bu imtiyazlar arasında sur ve kule yapma izni bulunmamaktaydı. Cenevizliler kısa sürede İstanbul’un deniz ticaret gelirinin büyük kısmını ele geçirirler ve Bizans’ın bütün karşı çıkışına rağmen Galata bölgesini çevreleyecek biçimde sur yapımına başlarlar. 1349 yılında da hemen bütün Cenaovalıların geceli gündüzlü çalışmaları sonrasında büyük bir kule inşa edilir. Bizanslıların “Büyük Burç”, Cenevizlilerin “isa Kulesi” dedikleri kule yapıldıktan sonra surları çevreleyen hendekler de genişletilir ve Bizans bu oldu bitti karşısında sesini pek çıkartamaz. Hatta Cenevizliler kulenin tepesine büyükçe de bir Katolik Haçı yerleştirip Ortodoks Bizans’sa göz dağı bile verir.

İstanbul’un fethi sonrasında Fatih Sultan Mehmet’le iyi geçinen Cenevizliler, bölgelerinden ayrılmak zorunda kalmazlar. Osmanlının hakimiyetini tanıdıklarını ifade eder şekilde bayraklarını Fatih Sultan Mehmet’e sunmasına sunarlar ama, hakimiyetin vurgulanması ve Osmanlı’nın güvenliği açısından Galata’yı çevreleyen sur duvarlarındı bir kısmı yıkılır. Kulenin tepesinden haç da indirilir ve kuleye el konur.

Kulenin, Osmanlı Dönemi’nde yaşadıkları, başından geçen bütün talihsiz olaylara rağmen oldukça renklidir. Fetihten yaklaşık 50;

' yv-r

sonra; 1509 yılında yaşanan, arkasında on binlerce ölü bırakan “Küçük Kıyamet” diye tanımlanan depremde, istanbul’daki pek çok şey gibi Galata Kulesi de çok büyük zarar görmüştür.  Mimar Murat Bin Hayrettin taraflıdan büyük ölçüde yeniden onarıldığı / yapıldığı belirtilen kulenin 17’inci metresinin üstünün bu dönemde yapıldığı ifade edilmektedir.

Kanuni döneminde, Kasımpaşa Tersanesi’nde çalıştırılan “forsa” diye adlandırılan Hıristiyan savaş esirlerinin hapishanesi olarak kullanılan Kule, bir süre sonra tersanenin gemi levazım ambarı olarak işlev görmüş.

Kule, hemen herkesin bildiği bir olayı 17’inci yüzyılın içinde yaşar. IV. Murat zamanında Hazerfan Ahmet Çelebi kendi yaptığı kanatlarla Galata Kulesi’nden uçuşa başlar ve Boğaz’ı aşarak Üsküdar sırtlarındaki Doğancılar’a kadar ulaşır. Olayın bundan sonrası biraz efsaneyle karışık; IV. Murat, Hazerfan’ı huzuruna çağırarak başarısından dolayı ödüllendirir. Sonrasında ise durumun “tehlikeli” olduğunu düşünüp Çelebiyi Cezayir’e sürdürür. Hazerfan Çelebi’den yaklaşık 30 yıl önce ünlü müneccim Takıyeddin’in Galata Kulesi’ni bir süre rasathane olarak kullandığı ifade edilmekte. Takıyeddin’in bugünkü Fransız konsolosluğu civarındaki rasathanesi, kaynaklar tarafından doğrulanmakla birlikte, Galata Kulesi’ndeki çalışmaları kesin değildir. Fakat ilginçtir ki onun çalışmalarının da önü padişah tarafından “yıldızlarla uğraşmak felaket getirir” diyerek kesilmiştir.

Kule, en uzun süreli görevini İstanbul’un başına bela olan yangınları gözetlemek ve bunu İstanbul’a bildirmek konusunda yapmıştır, itfaiye teşkilatının kurulmasından dört yıl sonra; 1717’den itibaren yangın gözetleme kulesi olarak kullanılmaya başlar. Yine aynı yıl gece yarısını haber vermek amacıyla kuleye mehterhane ocağı yerleştirilir.

Bir yangın esnasında bütün İstanbul’a haber veren Kule’nin kendisi yangın konusunda çok da şanslı değildi. 1794 Temmuz’unda, çatısını odalarını ve merdivenlerini kaptırır alevlere. Bu büyük hasarın sonrasında geçirdiği onarımda, önce duvarları iki metre alçaltılır, sonra bunun üzerine odalar, divanhane ve dört yana cumbalar eklenir.

Bir diğer büyük yangınını II. Mahmut zamanında, 1831 Ağustos’unda yaşar. Yine ciddi bir onarım sonrasında üst katın biçimi olduğu gibi değiştirilmiş, buraya 14 büyük pencereli bir kat yapılmış, pencerelerin önü demir parmaklıkla çevrelenip dar bir gezinti  alan oluşturulmuş, en tepeye de sivri kurşun bir külah yerleştirilmiştir. Kule’de duran gözcüler bîr yangını fark ettiklerinde asılı bulunan büyük kösler, ve davulları çalarak bütün İstanbul’a yangınçıktığını haber verirdi. Kulenin tepesinde asılı olan bayrağın ya da fenerin rengine bağlı olarak yangının hangi yakada çıktığı anlaşılırdı. Genel olarak yedi tepenin bulunduğu herhangi bir nokta ya da Eyüp civarlarında yangın çıkarsa, gündüz ise bir kırmızı, bir de sarı bayrak, gece ise kırmızı iki fener; yangın Üsküdar, Kadıköy tarafında ise yeşil bayrak, gece ise fener asılırdı. Yangın Galata bölgesinde ise gündüzleri beyaz bayrak, gece ise beyaz fener asılırdı. Bu fener ya da bayrak renginden yangın çıktığı anlaşılır karşıdaki İcadiye Tepesinden hemen top atışı yapılırdı. Böylece İstanbul’un bir noktasındaki yangından hemen herkesin haberi olabilirdi. Söylenen o ki padişah II. Abdülhamit her yangın haberi sonrasında yapılan beş parelik top atışından sonra düşman geliyor sanıp evhamlanır olduğundan top atışını yasaklamıştır.

1875 yılındaki kuvvetli bir fırtına kulenin külahını almış götürmüş, böylece II. Mahmut zamanında yapılan onarımların üstüne fazla bir zaman geçmeden yeni bir onarım gerekmiştir. Kule’nin bu yeni düzeninde külah kaldırılmış, yeni iki poligonal oda eklenmiştir.

Galata Kulesi’nin bugünkü şeklini alması ise 1967 yılında tamamlanan onarımı sonrasındadır.

Oldukça bakımsızlaşan kulenin tepesine,  II. Mahmut dönemindeki gibi bir külah yerleştirildi, içeriye asansör konuldu.

Kule’nin yüksekliği, nedendir bilinmez pek çok kaynakta farklı farklı geçiyor. Genel kabul gören, toplam yüksekliğinin 63 metre civarında olduğudur. Dokuz katlı kulenin yedinci katına kadar asansörle çıkabiliyorsunuz, sonrasında merdivenlerle sekizinci ve dokuzuncu kata çıkılabiliniyor. Sekizinci kat restoran, dokuzuncu kat gece kulübü. Gece kulübünü çevreleyen dar balkondan bütün İstanbul’u seyretmek mümkün…

Her zamana kuleyi uzaktan seyredenlere ufak bir öneri, küçük bir para karşılığında Kule’nin balkonundan İstanbul’u izlemek, emin olun şehirle ilişkinizi bir kez daha gözden geçirmenize sebep olabilecek efsunda…

Yazı: Ali Çelik

Fotoğraflar: Ali Çelik (güncel olanlar)

Etiketler:

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.